say ki; ne aşka bulaştık ne rakıya alıştık. ne sabahımız ne odamız ne de bir
vakit uzanıp bakacağımız adresimiz kaldı. korkunçtu korkuya bulanan, yaldızı
dökülen hayatımız.
karanlığa gerilmiş görünmez bir ip gibi ömrümüzün
ayaklarına takılan sizin o nefretiniz. inandığınız,
aldandığınız...
örtülerden, kelimelerden, kırmızı bacalardan kurup
kudurttuğunuz şehirleriniz. ve mutlak her gece bağırıp uyanarak geçilen
nehirleriniz. gökte gizlice hırlayan bir kin gibi bizi bağrına basan, çıplak
etimize bir dağ yaslanır gibi ateşin ve namluların içinden dolaşıp gelen
rüzgarınız.
say ki; biz ne bu üfürüklere teşneydik, ne de soğuk ve yapışkan
fısıltılarına duyup anlamayan duvarların.
say ki, kaçırdık vapuru, takunyayı
ve sırma döşeli götünü o masal kuşunun.
say ki, paramparça edip etin mavi
yollarını, kırmızı bir hayvan gibi akmaktayızdır hala...