28 Mayıs 2012 Pazartesi

say ki; ne aşka bulaştık ne rakıya alıştık. ne sabahımız ne odamız ne de bir vakit uzanıp bakacağımız adresimiz kaldı. korkunçtu korkuya bulanan, yaldızı dökülen hayatımız.
karanlığa gerilmiş görünmez bir ip gibi ömrümüzün ayaklarına takılan sizin o nefretiniz. inandığınız, aldandığınız...
örtülerden, kelimelerden, kırmızı bacalardan kurup kudurttuğunuz şehirleriniz. ve mutlak her gece bağırıp uyanarak geçilen nehirleriniz. gökte gizlice hırlayan bir kin gibi bizi bağrına basan, çıplak etimize bir dağ yaslanır gibi ateşin ve namluların içinden dolaşıp gelen rüzgarınız.
say ki; biz ne bu üfürüklere teşneydik, ne de soğuk ve yapışkan fısıltılarına duyup anlamayan duvarların.
say ki, kaçırdık vapuru, takunyayı ve sırma döşeli götünü o masal kuşunun.
say ki, paramparça edip etin mavi yollarını, kırmızı bir hayvan gibi akmaktayızdır hala...